Sunday, February 16, 2014

Aşırı Doz

Bugün 15 Şubat, yani aşırı doz sevgi, kalp, hediye, kırmızı renk, gül ve oyuncak ayıya maruz kalmış olmanın verdiği ağırlığı üzerimizden atmaya çalıştığımız gün. Yanlış anlaşılmasın yalnızlık hasetinden kaynaklanan yorumlar değil bunlar, ama sizce de bütün bunların tek bir gün içinde bu kadar fazla ortaya dökülmesi biraz gereksiz değil mi? Yani tamam tabii ki özel günler, kutlamalar güzeldir. Anneler günü güzeldir, önemlidir, kutlanmaya değerdir çünkü anneniz hep olacaktır, hep bir tanedir, her zaman sizin için başınızın üzerindedir. Sadece bir gün kutlamaya yetmez ama en azından o gün onlar el üzerinde tutulur. Babalar günü de aynı şekilde açıklanabilir. Doğum gününüz mesela, şu hayatta en sevdiğim şeylerden biridir doğum günümü kutlamak. Bıraksalar kırk gün kırk gece doğum günümü kutlarım. Çünkü o da sizin dünyaya geldiğiniz gündür, varlığınızın sebebi, hiçbir zaman değişmeyecek ve her zaman sizin için hep özel olacak bir gündür. 
Sevgililer gününe gelince bana anlamsız gelen şey aslında sevgililer günü kutlaması değil. Her sene farklı ama aynı derecede önemsenen insanlarla kutlanan sevgililer günleri. Her sene kutladığınız insan değişiyorsa, her sene yanınızdakine biricik muamelesi yapıyorsanız ama bir sonraki sene yanınızda olan o değilse bu kadar tantanaya ne gerek var. Sevmek sevilmek mutlu olmak çok değerli nimetler ama bu güzel ve özel nimetlerin kıymetini bilip onların değerini korumak gerektiğine inanıyorum. Sevgililer Gününü de kutlayalım, ama ne olur tün Dünya'ya ilan etmek için bu kadar uğraşmayalım. Seviyorsanız usulca söyleseniz bile yeter, sevdiğiniz için en büyük hediyedir bunu duymak. Seviliyorsanız doyasıya yaşayın, tadını çıkartın, kıymetini bilin..Bunların oyuncak ayıyla, gülle, kalple, pahalı hediyelerle veya herhangi başka bir şeyle kanıtlanmaya ihtiyacı yok. Sadece kendiniz hissedin ve hissettirin, emin olun çok daha mutlu olacaksınız. 
Hadi deneyin, işe yaramazsa ben buradayım :)

Y.D.

Sunday, October 27, 2013

Acıyla Gelen Tecrübe

Bu hafta sonu insanın yüzüne tabiri caizse tokat gibi çarpan bir gerçeği tekrar farketmemle yeni kararlar almış bulunmaktayım. Çok klişe olacak belki evet ama hayat insanın kafasını bazen böyle duvara toslamazsa bir şeyleri farketmen zaman alabiliyor ve bazen çok geçmiş kalmış olabiliyoruz.
Hepiniz bir düşünseniz mesela, yapmayı planladığınız ama devamlı ertelediğiniz ne kadar çok şey var? Sıralasanız çıkan listeye sayfalar yetmez eminim. Peki nedendir bu ertelemeler? Ya işiniz çok yoğundur, ya o sırada başka öncelikleriniz vardır diğerlerine sıra gelmiyordur, ya paranız yoktur ya isteğiniz ya haliniz. Daha bir sürü etten püften bahane sıralayabiliriz değil mi? Kafa salladığınızı görür gibiyim, o zaman doğru yoldayız burdan devam.
Şimdi bir anda gaza geldik değil mi? Hemen yarın yarım kalan bütün işlerinizi bitirecek, ne zamandır aramanız gereken ama arayamadığınız insanlara telefon edecek, kutlamadığnız doğum günlerini kutlayacak, gitmek istediğiniz hobi kurslarına kayıt olacak, spora başlayacaksınız...Çünkü hayat çok kısa ve hazır bütün bunları yapabilecek sağlığınız varken yapmalısınız değil mi?
Hadi ama biraz gerçekci olalım, bunca zamandır yapmadığınız bütün bunları 24 saat içinde  yapmayacaksınız. Kendinizi bu kadar zorlamayın ve hedeflerinizi daha olurlu koyun ki daha mutlu olun.
Demek istediğim hemen bütün bunları yarın yapamayacaksınız ama belki bir hafta içinde tamamlayabilirsiniz, veya 2 hafta veya belki de 1- 2 ay, hiç farketmez..Yeterki başlangıç adımını atın, ne demiş büyüklerimiz başlamak bitirmenin yarısıdır.
Cuma sabahından itibaren nerdeyse Pazar sabah erken saatlere kadar süregelen öyle bir ağrı, sancı, acı ve çaresizlikle karşlaştım ki işte benim kafamın duvara toslama noktası o oldu. O kadar aciz bir halde, o kadar çaresiz ve zor bir duruma düşüyorsunuz ki ne olursa olsun nafile. İsterseniz o ana kadar dünyayı kurtarmış olun ( ki hiç birimiz bunu yapmıyoruz) nafile, size bir çaresi yok. E haliylen siz de takkeyi koyuyorsunuz önünüze düşünüyorsunuz, ben de öyle yaptım. Neye o kadar üzülüyordum, neyi o kadar kendime dert ediyordum, neyi o kadar düşünüyordum, kimin için veya ne için kendimi o kadar hırpalıyordum, bütün bunlar bu yaşadıklarıma değer miydi? Hadi onu geçtim, diyelim hiç birşeyle ilgisi bağlantısı yok.. Şimdiye kadar bir türlü vakit ayıramadığım şeyler geldi aklıma, türlü bahaneler bulunarak ertelenenler..Allah korusun bir an gelebilir ve ben onları yapacak fırsatı bir daha hiç bulamayabilirim. İnsan gerçekten içten içe hep bilir aslında sahip olduğu minicik şeylerin bile ne kadar önemli olduğunu ama kaybetmeye yüz tuttuğunda anlar gerçekten ne demek olduğunu.
Çok şükür iyi edilebilen, basit ama sancılı bir durumdu belki de benimkisi. Ama hayatımın daha da istediğim gibi olması için kolları sıvamamı sağladı. Veee neticede yeni kararlarım bugün itibariyle uygulamaya alınıyor, cümleten hayırlı uğurlu olsun..
Mesela gene çok klişe ama önce ben iyi olayım ki başkalarını iyi edebileyim en basitinden, önce kendimi iyi edeceğim. Sonra insanları aramayı ihmal etmeyeceğim, bugün yapabileceğim şeyleri yarına ertelemeyeceğim, ha ama yetiştiremiyorsam da kendimi paralamayacağım mesela, olduğu kadar deyip bırakacağım. Hayatımı istediğim gibi yönlendireceğim, bol bol seyahat edeceğim. Her sene görmediğim yeni yerleri göreceğim. İşim hayatımı istediğim gibi yaşabilmem için önemli bir yerde konumlanacak tabiiki, ama hayatımı ele geçiremeyecek. Yani bir araç olacak amaç değil. Kedi gibi mırıl mırıl uyuyacağım mesela bütün gün istersem veya hiç uyumayacağım, dövme yaptıracağım ( önce yerine ve şekline karar vermek gerek tabii) Unuttuğum İspanyolcamı hatırlayacağım, beni seven ve değer veren insanlara daha fazla ilgi göstereceğim..vs vs bu böyle uzar gider.Çook çalışmam lazım yani çook ama kendim için en azından..
Lafın özü insanlik için küçücük ama benim için büyük vukuatların olduğu bir hafta sonundan geriye kalanlar bunlardır mirim. Bakalım ne kadarını başarabileceğim veya bu kararlılığım ne kadar sürecek, göreceğiz.
Aklımda yakın gelecek planları, kulağımda eski zaman ezgileri, yüzümde garip bir ifadeyle bendeniz huzurlarınızdan çekiliyorum efendim, size de kolay gelsin, eğer isterseniz.

Sevgiler,

Y.D. 



Sunday, March 24, 2013

Amaannn

Kendine kendine gelin güvey olduğunuz oldu mu hiç? Kafanızda bir şey düşünüp, hatta ona inanıp öyle yaşayıp sonra gerçeğin öyle olmadığını farkettiğiniz? Olmuştur mutlaka da tabii nerde ne zaman nasıl olduğu da önemli. Yani aslında gerçeklikten uzak kendinize göre bir Dünya kurmuş oluyorsunuz, şizofrenik bir durum... Gerçekle karşılaşınca öyle hissetmiyor musunuz? Kendinizden, aklınızdan, fikrinizden, duygularınızdan şüphe etmiyor musunuz? yada daha garibi rüya görmüş gibi oluyorsunuz..Kabus veya Rüya orası değişir.

De kendinize yüklenmeyi bırakın derim ben. Bırakın tanıdığınız insanlar değişsin, olaylar planlandığı gibi olmasın, tavırlar, haller, sözler, davranışlar tepetaklak olsun kimin umurunda. Hatta yeri gelsin tabiri caizse ezik olduğunuzu düşünün, sizden başka kimsenin umurunda olmayacak neticede, sizin de olmasın.

Amaannnn deyin geçin. Etkisini kısa zamanda hissetmeye başlayacaksınız eminim. İçsel Dünyamızın analizleri, insanları anlama çabası, davranış bilimci olma uğraşı filan zor işler bunlar. Öyle şıp diye bir iki kitap okuyarak olmaz neticede, bu işe gönül veren, hayatını adayan insanlar var. Tutup da anlayışsız bir hödük olun demiyoruz tabii ama biraz da gelişine göre bırakmakta ve fazla üzerine anlam yüklememekte fayda var.

Eğer denerseniz ve fayda görürseniz tıp dünya'sına nacizane bir katkı sağlamış olurum. Bu gibi psikolojik rahatsızlıkların reçetesi günde 3 öğün, 5 öğün "amaaaannn" veriyoruz, yan etkisi yok, kimsayal katkısı yok, bünyeye zararı yok...


Y.D.

Sunday, November 04, 2012

Yemekte Son Nokta

Bir insan ne kadar yemek yiyebilir? bunun bir sınırı var mıdır gerçekten ya? yani insan vücudunun alabileceği toplam yemek kapasitesi gibi bir sınır. Tabiiki her bünye için farklı olacaktır, muhakkak ama gene de bir üst sınır vardır herhalde.
Varsa öğrenmek istiyorum ciddi ciddi... Kendimi karşılaştırabileceğim bir veri olmalı elimde..Kendimi normal seviyede görmeme yardımcı olabilecek bir bilimsel araştırma, bir veri, herhangi bir şey.. Yok mu ya bu konuyu araştıran İsveç'li bir bilim adamı??Sıradan bir Türk kızı olarak konuya açıklık getirmek niyetindeyim, bilginize..

Takipte kalın bence, pişman olmazsınız..

Y.D.

Wednesday, October 17, 2012

He De Geç, Eskidendi O Günler...

Hani bazen sinirden tutulur kalırsınız da ne diyeceğinizi bilemezsiniz ya, hah işte aynen o durum...Elinize geçen herşeyi fırlatıp bir yerlere kırmak istersiniz, veya poligona gidip saatlerce ateş etmek.. Nedir bu saçmalık diye bağırmak istersiniz ama karşınızdakiler öylesine seslerini yükseltmişlerdir ki zaten sadece karşınızdakine değil, bağırmak aktivitesine olan saygınızı bile kaybedersiniz. Tabiri caizse, ne kadar sesiniz yükselirse o kadar uste çıkıyorsunuz ya, yani öyle sanılıyor ya, çoook büyük bir yanılgı...Ayrıca bu büyük yanılgı her geçen gün hali hazırda var olan saygı denen duygudan da yiyip bitiriyor. Aşk değil sevgidir ya önemli olan, en önemlisi de saygıdır ya hani; işte insanlar zorla kendilerine duyulan saygıyı yerle bir etmeye çalışıyorlar.

E madem öyle istiyorlar bundan sonra da öyle olacak..Üzgünüm ama elimden başka birşey gelmez.

Elini vermek kolunu kaptırmak diye bir laf vardır, iyi niyetinin tutarsızca suistimal edilmesi gibi mesela.. Ne kadar ekmek o kadar köfte bundan sonra..

Anlamaya niyeti olmayanlara bir şey anlatmaya çalışmaktan, sabit fikirlerinde takılı kalanlara başka fikirler sunmaya çalışmaktan vazgeçtim. Çünkü ne yaparsanız yapın  hiçbir kıymeti, takdiri, değeri yokmuş meğer. Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, çaba gösterirseniz gösterin  pire için yorgan yakılırmış meğer. 

Yapacak birşey yok, değiştiremeyceğin şeyler için boşuna sinirini bozup, kendini üzmeye hele hiç gerek yok.

Her zaman o kadar iyi olamayan bir tarafım vardır benim de mutlaka..Hadi hep beraber merhaba diyelim ona o zaman...

Y.D.

Monday, May 07, 2012

Bilmelisin ki...

Bilmelisin ki… Bilmelisin ki … Duvarda asılı diplomalar insanı insan yapmaya yetmez. Bilmelisin ki … Aşk kelimesi ne kadar çok kullanılırsa, anlam yükü o kadar azalır. Bilmelisin ki … Karsındakini kırmamak ve inançlarını savunmak arasında çizginin nereden geçtiğini bulmak zor. Bilmelisin ki … Gerçek arkadaşlar arasına mesafe girmez. Gerçek aşkların da! Bilmelisin ki … Tecübenin kaç yasgünü partisi yaşadığınızla ilgisi yok, ne tür deneyimler yaşadığınızla var. Bilmelisin ki … Aile hep insanın yanında olmuyor. Akrabanız olmayan insanlardan ilgi,sevgi ve güven öğrenebiliyorsunuz. Aile her zaman biyolojik değil Bilmelisin ki … Ne kadar yakın olursa olsunlar en iyi arkadaşlar da ara sıra üzebilir. Onları affetmek gerekir. Bilmelisin ki … Bazen başkalarını affetmek yetmiyor. Bazen insanın kendisini affedebilmesi gerekiyor. Bilmelisin ki … Yüreğiniz ne kadar kan ağlarsa ağlasın dünya sizin için dönmesini durdurmuyor. Bilmelisin ki … Şartlar ve olaylar, kim olduğumuzu etkilemiş olabilir. Ama ne olduğumuzdan kendimiz sorumluyuz Bilmelisin ki … İki kişi münakaşa ediyorsa, bu birbirlerini sevmedikleri anlamına gelmez. Etmemeleri de sevdikleri anlamına gelmez. Bilmelisin ki … Her problem kendi içinde bir fırsat saklar. Ve problem, fırsatın yanında cüce kalır. Bilmelisin ki … sevgiyi çabuk kaybediyorsun, pişmanlığın uzun yıllar sürüyor.

Can Yücel

Anladım...

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım. Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış, Kendi yolumu çizdiğimde anladım.. Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil.. Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım.. Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış, Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım.. Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden, Neden hiç ağlamadığını anladım.. Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş, Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım.. Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş, Çok acıttığında anladım.. Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım.. Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet, Yüreğini elime koyduğunda anladım.. ”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak, Sana ”git” dediğimde anladım.. Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, Git dediklerinde gittiğimde anladım.. Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan, Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım.. Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım.. Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş, Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış, Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım.. Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi, Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım.. Sevgi emekmiş, Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş… Can Yücel